
Bu diziyi bir arkadaşımın tavsiyesi ile izledim. İyi ki de
izlemişim. Eğer sizde benim gibi dönem romanlarını seviyorsanız -hani şu
düklerin olduğu, İngiltere’de geçen aşk romanlarından söz ediyorum- bu diziyi
siz de mutlaka izleyin. Dizinin uyarlandığı kitabı birçoğunuz ya okumuş ya da
bir yerlerden duymuştur zaten. Benim sevgili yazarım Jane Austen’in Emma
kitabı.
Kitabı okurken hayalini kurduğunuz ortamın dizi-film olarak
tamamen karşınızda canlanması beni her zaman çok mutlu etmiştir. Beni
başkalarının bu konuda anlamayacağını biliyorum ama siz anlarsınız. Çünkü sizde
benim gibi kitap okurken hayal kurmanın, kitabın gözünde canlanmasının ne demek
olduğunu biliyorsunuz. Biz kitap manyakları biraz kaçık oluyoruz galiba.
Neyse,konuyu dağıtmayacağım. Demek istediğim şu ki o gözünde canlandırdığın
şeyi gerçekten izlemen bence güzel bir şey. İşte ben Emma dizisini bu yüzden
sevdim. Kitapları okurken hayalini kurduğumuz o kıyafetler,evler,asi
davranışlar ve elbette yakışıklı dükleri karşınızda görmek oldukça zevkli.
Gelelim dizinin konusuna,ana karakterimiz olan Emma
çöpçatanlıkla uğraşmakta.Birbirine uygun gördüğü kız ve erkeğin arasını yapıyor
ve bu durum genellikle evlilikle sonlanıyor. Arkadaşı olan Harriot Smith için
bir eş avına çıktığında ise olaylar karışıyor ve Emma kendi aşkını fark ediyor.
Dizideki Mr.Knightly’yi gerçekten çok beğendim.
Hayallerimdeki yakışıklı ve karizmatik İngiliz beyefendisi tanımına tamamen
uyuyordu. Yani demem o ki diziyi izlerken iç geçirmeden izlemeniz olanaksız. Emma
Woodhouse’a ise çoğunlukla sinir olacağınız kesin. Yani ben sık sık ‘Bi karışma
yahu’ diye bağırdım.
Dizimiz bir mini dizi olduğundan izlemenizi kesinlikle
tavsiye ederim. Sadece dört bölüm, hem eğlenceli vakit geçirirsiniz hem de
kısacık olduğundan beğenmeseniz bile çok vakit kaybetmemiş olursunuz.
Not: Her İngiliz dükünden bahsedildiğinde Clayton
Westmoreland’ı anmadan geçemiyorum. Hiç kimse onun gibi mükemmel olamıyor.

